Grameri Bilen Ama Konuşamayan İnsanlar Neden Bu Kadar Çok?
Hocam, grameri iyi biliyorum ama bir türlü konuşamıyorum. Bu cümleyi o kadar sık duyuyorum ki artık zihnimde bir uyarı işareti gibi çalmaya başladı. Çünkü bu cümle, dil öğrenme sürecindeki büyük bir sorunu tek başına ortaya koyuyor. Gramer bilgisi yerli yerinde, kurallar öğrenilmiş, testlerde başarı var… ama bir türlü kelimeler ağızdan çıkmıyor.

Grameri Bilen Ama Konuşamayan İnsanlar Neden Bu Kadar Çok?
- “Hocam, grameri iyi biliyorum ama bir türlü konuşamıyorum.”
Bu cümleyi o kadar sık duyuyorum ki artık zihnimde bir uyarı işareti gibi çalmaya başladı. Çünkü bu cümle, dil öğrenme sürecindeki büyük bir sorunu tek başına ortaya koyuyor. Gramer bilgisi yerli yerinde, kurallar öğrenilmiş, testlerde başarı var… ama bir türlü kelimeler ağızdan çıkmıyor. Bu durum, bireysel bir yetersizlikten çok, kullanılan yöntemin eksikliğine işaret ediyor. Sorun sistemde, insanda değil.
Yıllardır uygulanan klasik dil öğretim sisteminin temel yaklaşımı şuna dayanıyor: Önce gramer kurallarını öğret, sonra öğrenci cümle kursun, en sonunda da bu öğrenci konuşabilsin. Kağıt üzerinde mantıklı gibi görünse de, bu yöntem pratikte tam tersine yol açıyor. Sonuç, yüzlerce kuralı ezbere bilen ama gerçek bir diyalogda tek bir cümle bile kuramayan binlerce insan.
Çünkü dil öğrenimi, teorik bilgiyle değil, deneyimle başlar. Önce dinlemeli, sonra denemeli, hata yapmalı, yeniden denemeliyiz. Bebeklerin ana dillerini öğrenme süreci bunun en sade ve etkili örneğidir. Onlar önce konuşur, sonra farkında bile olmadan dil bilgisini geliştirirler. Oysa biz yetişkinler için süreç tersine çevrilmiş durumda: önce kurallar, sonra konuşma. Ancak bu sıralama doğallığı bozar ve konuşma cesaretini bastırır.
Grameri bilen ama konuşamayan insanlar, genellikle kendilerinde bir eksiklik olduğunu düşünür. “Biliyorum ama yapamıyorum” hissi özgüveni zedeler. Oysa eksik olan onların yeteneği değil; onlara sunulan öğrenme yaklaşımıdır. Konuşabilmek, sadece kelimeleri bilmekle ilgili değildir. O kelimeyi doğru anda, doğru yerde ve çekinmeden kullanabilmek gerekir. Bu da ancak bolca pratik, güvenli bir ortam ve kişiye özel destekle mümkün olur.
Benim yöntemimde ilk hedef, öğrencinin nasıl öğrendiğini anlamaktır. Kimi işitseldir, kimi görsel; kimi kuralları sever, kimi serbest ifadeyi. Kimisi hata yapmaktan çekinir, kimisi ise önce konuşmak ister, hatayı sonra düzeltir. Eğer bu bireysel farklar dikkate alınmazsa, herkese aynı gramer müfredatını sunmak sadece sessiz sınıflar yaratır. Bilgi vardır, ama iletişim yoktur.
Peki ne yapmak gerekir? Her şeyden önce, kişi kendini tanımalıdır. Hangi yöntemle daha iyi öğrendiğini fark etmek, en büyük adımdır. Hata yapmaktan korkmamalı, çünkü dil hatalarla öğrenilir. Dinlemeye zaman ayırmalı; ne kadar çok dinlerse, o kadar çok kalıp zihninde yer eder. Ve en önemlisi, konuşmak için mükemmel cümleyi beklememeli. Mükemmeliyetçilik, konuşmanın en büyük düşmanıdır. Asıl olan başlamak ve devam etmektir.
Dil öğrenmek bir süreçtir; ama bu sürecin merkezinde sen olmalısın. Sadece bilgiyle değil, seni anlayan bir sistemle ilerlediğinde; konuşmaya grameri bildiğin için değil, kendine inandığın için başlarsın. Bu fark, kelimeleri cümleye dönüştüren asıl anahtardır.